50 – Kaf

       Kâf suresi Mekke döneminde inmiş olup 45 ayettir. Sure, “Kâf” harfi ile başladığı için bu adı almıştır. Sûrede Allah’ın kudretine işaret eden kozmolojik delillerden örnekler verilerek gökyüzüne, yeryüzüne, dağlara, gökten indirilen suya, bağlara, bahçelere, bitkilere dikkat çekiliyor ve böylece insanlar Allah’ın kudretini kavramaya teşvik ediliyor. İnsanların yaptıklarının en ince ayrıntısına kadar kaydedildiği anlatılıyor. İnkârcıların ölümden sonra dirilme konusundaki şüphelerine karşı insanın yaratılışına dikkat çekiliyor. Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle yaşayanlara âhirette verilecek nimetlerden de bahsedilen sûrede insanı yaratan Allah’ın ona aynı zamanda şah damarından daha yakın olduğu bildiriliyor. Hz. Peygamber’in kendisine inanmayanların sözlerine karşı sabırlı olması öğütlenerek günün değişik vakitlerinde Allah’ı saygı ve övgüyle anması isteniyor. Kıyamet ve mahşer sahnesine kısaca temas edilen sûrede, Hz. Peygamberin müşrikleri inandırmak gibi bir görevinin bulunmadığı anlatılıyor.

       Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
       1. Kâf. Şanlı ve şerefli Kur’an’a andolsun ki, (sen bir uyarıcısın).

       “Kâf” harfi ile ilgili 2/1 dipnotuna bakabilirsiniz.

       2. Fakat inkârcılar, içlerinden birinin uyarıcı olarak gelmesine şaştılar ve “Bu gerçekten hayret edilecek bir şeydir” dediler.
       3. “Öldüğümüz ve toprak olduğumuz vakit mi (tekrar dirilecekmişiz)? Bu, (ihtimalden) uzak bir geri dönüştür.”
       4. Şüphesiz biz, toprağın onların bedenlerinden neleri eksilttiğini bilmekteyiz. Bizim katımızda, (istisnasız her şeyin ve bütün verilerin) kayıtlı bulunduğu ve (silinmekten, kaybolmaktan) korunan bir kitap vardır.

       “Toprağın onlardan neleri eksilttiğini bilmekteyiz” ifadesi, Allah’ın yeniden diriltme vaadinin ve ölü bedenlerin dağılıp çürümesi, toprak olması gerçeğini işaret etmektedir. Toprakta çerçöp haline gelen bitkiler bahar yağmuruyla nasıl yeniden canlanıyorsa, insan da öylece yeniden yaratılacaktır. Kaldı ki, Kur’an’ın da çok defa ifade ettiği gibi, yaratılan bir şeyi yeniden meydana getirmek, ilk yaratmaktan çok daha kolaydır.
       Ayetin son cümlesindeki “korunan kitap” tan maksat, insanın bütün yaptıklarıyla beraber, ölümü ve yeniden yaratılışı için gerekli olan kayıtlı bilgilerdir ki, genetik kodlar bu tanıma uymaktadır. Yeryüzünde çürüyüp gittiği zannedilen her şey en ince ayrıntısına kadar insanın eylemleriyle beraber Allah katında sağlam bir yerde koruma altına alınır. Öyle ki; orada onlar ne değişir ne bozulur ne de kaybolur. Hepsi orada muhafaza edilir. İşte Kur’an buna “Levh-i Mahfuz” diyor.

       5. Doğrusu onlar, hak kendilerine gelince onu yalanladılar. Şimdi onlar şaşırmış bir haldedirler.
       6. (İnkârcılar,) üzerlerindeki gökyüzüne bakmazlar mı? Onu nasıl kurduk, nasıl donattık! Onda hiçbir düzensizlik ve eksiklik yoktur.
       7. Yeryüzünü de genişletip yaydık, ona sağlam dağlar yerleştirdik. Orada görünüşü güzel her çeşit bitkiden çiftler yetiştirdik.
       8. Bütün bunlar, Allah’a yönelen her kulun, gönül gözünü açmak ve ona ibret vermek içindir.
       9-10-11. Biz gökyüzünden bereketli su (yağmur) indirip onunla kullar için rızık olarak bahçeler ve biçilecek ekinler, taneler, tomurcukları birbiri üzerine dizilmiş uzun boylu hurma ağaçları bitirdik (yetiştirdik). Ve böylece onunla ölü bir memlekete hayat verdik. İşte (onların dirilip menzillerinden) çıkışı da böyle olacaktır.
       12-13. Onlardan önce de Nuh’un kavmi, (Şuayb’ın kavmi) Ress’liler, (Salih’in kavmi) Semûd, Âd ve Firavun (kavmi) ile Lût’un yakınları da (resulleri) yalanlamıştı.
       14. (Şuayb’ın gönderildiği, Medyen’in yemyeşil vadilerinin sakinleri olan) Eyke halkı ve (Himyer meliki olan) Tubba’ın kavmi de… Onların hepsi resulleri yalanladılar. Ve bunun üzerine (onları) uyardığım şey başlarına geldi (ve hepsi helak oldu).
       15. Biz ilk yaratmada acze düşüp yorulduk mu ki (yeniden yaratmayı gerçekleştirmeyelim)? Doğrusu onlar, yeniden yaratılış konusunda şüphe içindedirler.
       16. Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin (iç benliğinin) ona ne fısıldadığını yine biz biliriz, çünkü biz ona şah damarından daha yakınız.
       17. Onun sağında ve solunda yerleştirilmiş, her davranışı yakalayıp tespit eden iki kayıtçı vardır.

       MOBESE kameralarını gördükten sonra -ki, bu teknolojinin en basit örneğidir- insanların yaşadıklarını kaydeden ve bu kayıtları takdir edilen bir yerde arşivleyen melekleri anlamak çok daha kolay olmaktadır. Birer veri toplama aracı olan “flash bellekleri/Hard Disk’leri” bir düşünün. Bütün çalışmalarınızı görüntülü ve yazılı olarak bu aygıtlarda çok rahat toplayabiliyorsunuz. Allah’ın gücü karşısında bunların bir hükmü var mıdır? Bu konuda farklı bir bakış açısıyla Hz. Lokman’ın oğluna nasihatini Kur’an şöyle aktarıyor: “Yavrucuğum, yaptığın bir iyilik veya kötülük bir hardal tanesi ağırlığınca bile olsa, üstelik bir kayanın içinde saklı olsa veya göklerin ve yerin derinliklerinde kaybolsa Allah onu ortaya çıkarır…” (Lokman 31/16)

       18. İnsan hiçbir söz söylemez ki yanında (yaptıklarını) gözetleyen bir kaydedici hazır bulunmasın!
       19. (Bir gün) ölüm sarhoşluğu bir hakikat olarak insana gelir de ona: “İşte bu, senin öteden beri kaçıp durduğun şeydir” (denir).

       “Ölüm sarhoşluğu” ifadesi, ölümün bir nevi genel anestezi gibi bir anlık bir geçiş olduğunu ortaya koymaktadır. Yani ölüm dünya hayatından ahiret âlemine geçiş esnasında dünyaya ait olan bedenin bütün uzuvlarıyla işlevsiz kalması ve görevinin sona ermesidir. Ama insanı insan yapan ruhu girdiği yolda hayatına başka bir âlemde devam etmektedir. Daha özet bir ifadeyle; ölüm, dünya hayatındaki enerjinin kesilmesidir. Elektrik (ruh) var olduğu müddetçe başka bir âlemde hayat yeni bir bedenle vücut bulmaya devam edecektir.

       20. (Öldükten sonra tekrar diriliş için) Sur’a (ikinci kez) üfürülür. İşte bu, tehdidin gerçekleşeceği gündür!
       21. (O gün Rabbin huzuruna) herkes beraberinde bir muhafız ve bir de tanık (yaptıklarının kayıtlı bulunduğu Hard Disk) ile gelir.
       22. (Ona) “Andolsun ki sen bu hesap gününü umursamıyordun. Şimdi gaflet perdeni açtık; artık bugün gözün pek keskindir” (denir).
       23. Beraberindeki muhafız şöyle der: “İşte, onun defteri (Hard Diski)! Her ne yapmışsa, burada kayıtlıdır!”
       24. (Yaptıklarına bakılıp karar verildikten sonra Allah:) “Atın, cehenneme bütün inatçı hakikat düşmanlarını!
       25. Hayra engel olanları, günahkâr saldırganları (ve insanlar arasında) güvensizlik ve şüphe yayanları atın cehenneme!
       26. Allah ile beraber, başka ilahlar edinen (onların emir ve direktiflerine göre hayatını tanzim eden) o kimseyi atın şiddetli azabın içine!” buyurur.
       27. (Dünyada iken yanından ayrılmayan) şeytanı, “Rabbimiz! Onu ben azdırıp yoldan çıkarmadım. Bilakis kendisi, hakkın pek uzağında geri dönülmez bir sapıklık içindeydi” der.
       28. (Allah şöyle buyurur:) “Benim huzurumda çekişip durmayın. Ben size daha önce (elçiler aracılığıyla azabıma dair) kesin bir uyarı göndermiştim!”
       29. “Benim tarafımdan verilen söz asla değiştirilmez ve (şunu da iyi bilin ki; Ben kullarıma asla zulmetmem.”
       30. O gün cehenneme: “Doldun mu?” diye sorarız. O da: “daha var mı?” diye cevap verir.
       31. O gün cennet de Allah’ın emir ve direktiflerine göre hayatlarını tanzim edenlerin görüş sahasına getirilir ve zaten (onlara) uzak da değildir.
       32-33. (Onlara şöyle denir:) İşte size (dünyada iken) vaad edilen budur. Daima tevbe ile Allah’a dönen, O’nun buyruklarını koruyan, insan kavrayışının dışında olduğu halde Rahman’ın ürpertisini hisseden ve (O’na) yönelmiş bir kalp ile gelen (herkese bu mükâfat vardır).
       34. Buraya (cennete) huzur içinde girin. Bu, ebedi hayatın başladığı gündür!
       35. Orada kendileri için diledikleri her şey vardır. (Biliniz ki) yanımızda daha fazlası da vardır.
       36. Biz onlardan önce, kendilerinden daha kuvvetli nice nesilleri (yaptıkları yüzünden) helâk ettik de (ölmemek için) bölge bölge dolaşıp kaçacak delik aradılar. Ama kaçacak bir yer mi var?
       37. Şüphesiz bunda kalpleri açık olan veya zihnini derleyip toplayarak can kulağıyla dinleyen kimseler için ibretlik bir uyarı vardır.
       38. Andolsun ki (Biz), gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı evrede yarattık. Bize (bu yaratma işinden dolayı) bir yorgunluk da dokunmadı. Bkz. 41/9-12

       Aşağıdaki 39 ve 40. Ayetlerde günün belli vakitlerinde eda edilen beş vakit namaz anlatılmaktadır.

      39. O halde (Ey Muhammed!) Onların söyleyeceği her şeye karşı sabırlı ol ve güneşin doğuşundan önce de (sabah namazında) batışından önce de (öğlen ve ikindi namazında) Rabbinin sınırsız ihtişamını yücelt ve O’nu (namaz ikame ederek) övgüyle an!
       40. Gecenin bir kısmında (akşam ve yatsı namazlarında) ve secdelerden sonra da O’nu tesbih et.

       “Secdelerden sonra onu tesbih et” ifadesi, secdelerden sonra oturup tahiyyat ve benzeri dualar okumamız gerektiğini anlatmaktadır. Bazıları bu ifadeden namazlardan sonra kılınan nafile namazların ya da çekilen tesbihlerin kastedildiğini söylese de doğru olan selamdan önceki oturuşlarda (tahiyyatta) yapılan dualar ve tesbihlerdir. Çünkü ayet “namazdan sonra” demiyor “secdelerden sonra” diyor. Her rekâtta iki secde vardır, iki rekâtta dört secde olunca çoğul oluyor ve arkasında oturuş geliyor.

       41. (Ey Muhammed!) Bir çağrıcının (meleğin) çok yakın bir yerden herkesin duyacağı şekilde çağıracağı o günle ilgili şu uyarıya kulak ver:
       42. O gün insanlar diriliş gerçeği ile ilgili o müthiş sesi işiteceklerdir. İşte bu, bir (başka hayata) çıkış günüdür.

       Ayette anlatılan “müthiş ses”, ikinci Sur’a üfürülüştür ki, bu da insanların yeniden dirilişi için gerçekleşecektir.

       43. Gerçek şu ki, hayatı veren de ölümü getiren de Biziz. Sonunda dönüş de yalnız Bize olacaktır.

       Yani insanı kemale ersin diye imtihan dünyasına getiren de orada onu belli badirelerden geçirerek imtihana tabi tuttuktan sonra ölümle gerçek hayata götüren de Allah’tır. İnsanın varlığı Allah içindir ve dönüşü de O’na olacaktır. Dünya hayatı, insanın gerçek hayatının çok az bir cüz’ünü oluşturmaktadır ki o da sadece mücadeleden ve imtihandan ibarettir. Bir başka ifade ile dünya, ahiret hayatı dediğimiz gerçek hayatın başında geçici bir olgunlaşma yeri, küçük bir imtihan ve bekleme salonundan ibarettir.

       44. O gün, yer yarılır ve onun içinden çıkan insanlar süratle (mahşer meydanına doğru) koşarlar. İşte (böyle) insanları (diriltip) bir arada toplamak Bizim için pek kolay olacaktır.
       45. Biz onların, (inkârcıların diriliş konusunda) ne söylediklerini iyi biliriz. Sen onları hiçbir şekilde (inanmaya) zorlayamazsın. Ama sen yine de benim kesin tehdidimden korkanlara Kur’an ile öğüt ver. Bkz. 6/107, 88/21