63 – Münafikun

       Münafikûn suresi, Medine döneminde inmiş olup 11 ayettir. Sure adını, birinci ayette geçen ve “münafıklar” anlamına gelen “Münafikûn” kelimesinden almıştır. Sûrede münafıkların bir taraftan Hz. Peygambere; “Biz şehadet ederiz ki sen kesinlikle Allah’ın Resulüsün!” dedikleri, diğer taraftan ise yeminlerini kalkan yaparak insanları Allah’ın yolundan uzaklaştırmaya çalıştıkları anlatılıyor. Onlardan bazılarının Mekke’de iman ettiği halde Hz. Peygamber Medine’ye gelip âdil bir düzen kurunca tekrar küfre dönerek Müslümanları içten içe İslâm dininden uzaklaştırmaya çalıştıkları ifade ediliyor. Mü’minlerin mal hırsı ve evlât sevgisinin kendilerini Allah yolundan alıkoymaması konusunda uyarıldığı sûrede önlenmesi ve ertelenmesi mümkün olmayan ölüm gelmeden Allah’ın verdiği imkânlardan infak etmek hususunda da insanların dikkati çekiliyor.

       Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
       1. Münafıklar sana geldiklerinde; “Biz şehadet ederiz ki sen kesinlikle Allah’ın Resul’üsün!” derler. Evet, Allah biliyor ki, elbette sen O’nun elçisisin. Bunun yanında Allah münafıkların yalancı olduklarını (samimi olmadıklarını) da biliyor.
       2. Onlar yeminlerini kalkan yaparak insanları Allah’ın yolundan uzaklaştırırlar. Yaptıkları bu iş ne kötü bir iştir!
       3. Bu, onların önce (dilleriyle) inandıklarını söylemeleri, sonra da (kalpleriyle) inkâr etmelerindendir. Böyle davranmaları yüzünden kalpleri mühürlenmiştir. Artık onlar (gerçeği) kavrayamazlar.
       4. Onları gördüğün zaman kalıpları (görünüşleri) senin hoşuna gider, onları beğenirsin. Konuştuklarında sözlerine kulak verir (onları samimi zanneder)sin. Gerçekte ise onlar, âdeta duvara dayatılan, ruhsuz kütüklere benzerler. (Bu dayanıksızlıklarından dolayı da) her çağrıyı kendileri aleyhinde sanırlar. Onlar (İslam’a ve Müslümanlara) düşmandırlar. Bu yüzden onlara karşı dikkatli olun! Allah onları kahretsin! Sürekli sapkınlık içinde bâtıl davalar peşinde nasıl da koşturuluyorlar. Bkz. 2/204
       5. O münafıklara: “Gelin (iman edin ve özür dileyin de), Allah’ın Resul’ü sizin için (Allah’tan) af dilesin” denildiği zaman, sen onların başlarını döndürdüklerini ve büyüklük taslayarak uzaklaştıklarını görürsün.
       6. Onlar için bağışlanma dilesen de bağışlanma dilemesen de fark etmez. (İman etmedikçe) Allah onları asla bağışlamayacaktır. Şüphesiz ki Allah, ilâhî sınırı aşan sapıkları (kötü niyet ve eylemlerinden dolayı) doğru yola eriştirmez.
Bkz. 9/80
       7. Onlar öyle kimselerdir ki (Medineli hemşehrilerine): “Allah’ın Resulü’nün yanında bulunan (fakir)lere yardımda bulunmayın ki dağılıp gitsinler!” derler. Oysa göklerin ve yerin hazineleri bütünüyle Allah’a aittir. Fakat münafıklar (bu gerçeği) anlamazlar.

       Medine’deki münafıkların lideri olan Abdullah b. Ubeyy, Hz. Peygamber’in Medine’ye gelmesiyle liderliği kaybetmiş ve toplum içindeki itibarını yitirmişti. Tekrar eski günlerine dönebilmek için Hz. Peygamberin konumunu zayıflatacak ve onu gölgede bırakacak bir strateji geliştirmeliydi. Hz. Peygamber, siyasi gücünü, büyük ölçüde kendisiyle beraber hicret eden Mekkeli Müslümanlara yardımlarını esirgemeyen Medineli Müslümanlardan (Ensar’dan) alıyordu. Bundan yararlanmak isteyen Abdullah b. Ubeyy ve oligarşisi, hemşerilerini verdikleri desteği geri çekmeleri konusunda ikna etmeye çalışıyordu. Yukardaki ayet akıllı ve dikkatli olmaları konusunda inananlara uyarı niteliğindedir.

       8. Kalkmış bir de “Andolsun ki, Medine’ye döndüğümüzde izzetli ve şerefli olanlar zelil olanları oradan mutlaka çıkaracaktır.” diyorlar. Hâlbuki asıl (şeref ve) üstünlük ancak Allah’a, Resulüne ve mü’minlere mahsustur. Fakat münafıklar bunu bilmezler.
     
        Beni Mustalik seferinde iken “Müreysi” suyu başında Ensar’dan Sinan-ı Cüheni ile muhacirlerden Cehcah b. Said arasında kavga çıkmıştı. Olaydan haberdar olan münafıkların başı Abdullah b. Ubeyy, muhacirlere yardım edilmemesini istemiş ve “Medine’ye dönersek üstün olan zayıf ve düşük olanı oradan çıkaracaktır” şeklinde hezeyanda bulunmuştu.

       9. Ey inananlar! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ın istediği gibi bir hayat yaşamaktan alıkoymasın. Kim(ler) böyle yaparsa, işte onlar zarara uğrayanlardır.  Bkz. 8/28, 59/19
       10. Herhangi birinize ölüm gelip de: “Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de sadaka versem ve iyilerden olsam!” demeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah için harcayın!
       11. Bir kimseye/canlıya ölüm gelip çatınca, Allah onun ecelini asla ertelemez. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. Bkz. 7/34, 10/49, 16/61